Geleneksel olarak, bir kişinin hareketsizce etrafına baktığı anda gerçekten de hareketsiz olduğu düşünülürdü. Ancak psikoloji ve nörobilim alanındaki son gelişmeler bu görüşü kökten değiştirdi. Gibson'un ifadesiyle, "Sadece duran ve etrafına bakan kişi o anda hareketsiz olabilir, ancak baktığı her şeyde davranış imkânlarını görmekten kendini alamaz."
Yapılan nörofizyoloji araştırmaları, bu ilişkiyi daha derinlemesine anlamamıza yardımcı oldu. Özellikle, kanonik ve ayna nöron adı verilen iki farklı nöron türünün keşfi zihnin soyut işlevlerden ziyade bedensel deneyimlere dayanan bir yapı olduğunu gösterdi.
Kanonik nöronlar bir nesne gördüğümüzde aktive olur. Ancak ilginç olan şu ki aynı nöronlar sadece bir nesneyi gördüğümüzde değil, aynı zamanda bu nesneye ilişkin davranış potansiyelleriyle de aktive olur. Örneğin, bir elma almak için elinizi uzattığınızda veya bir kalemi tutarken kanonik nöronlar bu hareketleri planlamak ve yürütmek için aktifleşir. Örneğin, bir kahve fincanına baktığımızda sadece fincanı görmeyiz, aynı zamanda fincanı tutma, kaldırma ve içme hareketleri de zihnimizde oluşur. Bu da kanonik nöronların devreye girdiği andır.
Bu nöronların en ilginç yanı sadece aynı nesneye tepki vermekle kalmayıp, benzer etkileşimlere izin veren nesnelere de yanıt vermeleridir. Mesela, bir kişi bir elma almak için elini uzatırken veya bir kalemi tutarken kanonik nöronlar aktive olur. Ancak aynı nöronlar daha büyük bir nesne olan topu tutmak için aktive olmaz. Bu da nöronların belirli hareket ve nesne ilişkilerini tanıdığını gösterir.
Ayna nöronlar ise diğer insanların eylemlerini gözlemlediğimizde aktif hale gelir. Bu da gözlemcinin sanki kendisi yapıyormuş gibi hissetmesine neden olan bir tepki sağlar. Örneğin, bir arkadaşımızın kahve fincanını kaldırdığını gördüğümüzde ayna nöronlarımız aktive olur. Beynimiz sanki bu hareketi biz yapıyormuşuz gibi işlemler.
Bu nöronlar, bir eylemin amacını anlar ve bu eylemi yaparken, izlerken veya sesini duyduğumuzda aktif hale gelir. Örneğin, maymunlarla yapılan çalışmalarda, karanlıkta bir ses duyduklarında veya bir cevizin kırıldığını gördüklerinde ayna nöronların aktive olduğu gösterilmiştir. Bu bulgular, ayna nöronların sadece bir eylemi yaparken değil, aynı zamanda izlerken veya duyarken de o eylemi temsil edebildiğini göstermektedir.
Bu bulgular, hareket ve algının birbirine ne kadar bağlı olduğunu ve bedensel deneyimlerin zihinsel temsillerle nasıl ilişkilendiğini gösteriyor. Bir nesneye baktığımızda, nöral sistemimiz sanki o nesneyle etkileşime giriyormuş gibi çalışır. Bu da dış dünyanın, nesneler ve bedenimizle birlikte ayrılmaz bir sistem içinde işlediğini ortaya koyar.
Bu süreçler, beynimizin çevremizle nasıl sürekli etkileşim halinde olduğunu ve bu etkileşimlerin zihinsel ve fiziksel sınırları nasıl bulanıklaştırdığını gösterir. Zihnin bedensel deneyimlerle ne kadar derin bir bağlantı içinde olduğunu ortaya koyar.
Bu karmaşık dans, günlük yaşamımızın her anında devam eder ve çevremizle nasıl etkileşim kuracağımızı belirler. Artık bir nesneye baktığınızda, beyniniz ve bedeninizin bu uyumlu çalışma şeklini düşünerek basit bir gözlemde bile nasıl karmaşık bir etkileşim gerçekleştiğini düşünebilirsiniz.
İlgili araştırmaları okuyabileceğiniz makaleler
Rizzolatti, G., Fadiga, L., Gallese, V., & Fogassi, L. (1996). Premotor cortex and the recognition of motor actions. Cognitive Brain Research, 3(2), 131-141. https://doi.org/10.1016/0926-6410(95)00038-0
Garbarini, F., & Adenzato, M. (2004). At the root of embodied cognition: Cognitive science meets neurophysiology. Brain and Cognition, 56(1), 100-106. https://doi.org/10.1016/j.bandc.2004.06.003
Comments